Bölüm 1: 

Türkiye’de Bal Arısı Kolonileri Neden Verimsiz?

Hayvan Yetiştiriciliğinde Irklar ve Damızlıklar

İnsanlar hayvanların kendilerine faydalı bazı özelliklerini belirlemişler ve o hayvanların yetiştiriciliğini yapmaktalar. Hızlı koşan atlar, çok yün veren koyunlar, çok tiftik veren keçiler, çok et ve süt veren sığırlar, çok yumurta veren ve yemi daha çok ete çeviren tavuklar yetiştirilmektedir. Yetiştiricilikte hayvanlardan azami faydayı sağlayabilmek için, genetik özellikleri değişmeyen ırklar kullanılır. Irklar on binlerce yılda çevre ve besin şartlarının etkisi ile bugünkü genetik değerlerine kavuşmuşlardır. Irkların genetik özelliklerini değiştirmeden, ileri nesillerinin elde edilmesi saf yetiştiricilik teknikleri ile mümkün olmaktadır. Yeni nesilleri elde ederken kullanım amacına uygun seçilmişlere damızlık denmektedir. İngiliz Atı, Merinos Koyunu, Ankara Tiftik Keçisi, Holstein İneği, Ligorin Tavuğu, Kangal Köpeği hayvan ırklarının ve damızlıklarının tipik örnekleridir.

At Irkları

Atlar en az 5000 yıl önce evcilleştirilmişlerdir. At ırkları bulundukları iklim şartlarında on binlerce yılda oluşmuştur. Arap ve İngiliz atı ırkları çok bilinen at ırklarıdır. İnsanların atlardan beklediği özellikler dayanıklı olma ve hızlı koşmalarıdır. Her ırkın seçilmiş kısrakları o ırkın seçilmiş aygırları ile çiftleştirilerek damızlık taylar elde edilmektedir. Bunlara saf kan Arap veya İngiliz atı denmektedir. En azından 500 yıldır insanlar bu iki ırkı saf olarak ellerinde tutmayı başarmışlardır.

Merinos Koyun Irkı

Merinos koyunu yün verimi, et verimi ve süt verimi ile önemli bir koyun ırkıdır. Seçilmiş Merinos koyunları, seçilmiş Merinos koçlarla çiftleştirilerek damızlık Merinos sürüleri elde edilir. İnsanlar Merinosun yün ve et veriminden yararlanabilmek için Merinos ırkını diğer ırk koyunlarla karıştırmadan saf olarak yetiştiriciliğini yapa gelmişlerdir.

Ankara Tiftik Keçisi Irkı

Ankara tiftik keçisi önemli bir keçi ırkıdır. Orta Anadolu iklim ve mera ortamında yetiştirilmektedir. Özellikle tiftiği için yetiştirilir. Dişi tiftik keçisi sürüsünde sadece seçilmiş erkekler (tekeler) tutularak saf yetiştiricilik sürdürülür. Böylece Ankara tiftik keçisi Orta Asya’dan gelişinden bu yana ırk özelliğini korumuştur.

Sığır Yetiştiriciliğinde Irklar

Süt ve et verimleri açısından Holstein (Alaca) Brown, Swiss (Montofon) gibi çok bilinen sığır ırkları vardır ve bu ırkların saf yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bu sığır ırklarının boğalarının seçilimi birkaç asırdır yapılmaktadır. Pedigri sistemi ile elde edilen ırkın seçkin boğalarının spermleri suni tohumlama yöntemi ile ırkın ineklerine verilerek yaygın damızlık sürüler elde edilebilmektedir.

Tavukçulukta Irklar

Tavukçuluk sanayileşmiştir. Yetiştiricilikte en çok yumurta yapan veya birim yemi en fazla ete çeviren melez (hibrit) tavuklar kullanılmaktadır. Birbirinden farklı üretim yapan kurumlar oluşmuştur.

Saf ırkları elinde tutan kurumlar:  (Pure line)

Bu kurumlar Legorin, Pleymut gibi pek çok tavuk ırkını saf olarak ellerinde tutarlar. Bu değişik ırkları birbirleri ile melezleyerek et veya yumurta verimi yönünden en yüksek performans gösteren melezleri elde ederler. Bunlara kullanma melezi denir. Kullanma melezlerinin günlük erkek ve dişi civcivleri büyük ana baba işletmelerine (Grand parent) verilir.

Büyük ana baba işletmeleri: (Grand Parent)

Büyük ana baba işletmeleri kullanma melezleri ile çalışırlar. Aldıkları günlük civcivleri büyütürler, yumurta elde ederler. Kullanma melezi dişilerinin her birinden 100-150 dişi civciv elde ederler ve bu dişi civcivleri ana baba (Parent) işletmelerine verirler.

Ana baba İşletmeleri: (Parent)

Büyük ana baba işletmelerinden aldıkları her dişi civcivden 250-300 ticari etlik civciv üretirler. Etlik ticari civcivler 45-60 günde en az yemle en fazla et yaparlar. Görüldüğü gibi ilk nesil melezler saf ırklardan elde edilmektedir. Tavukçulukta da saf ırklar mutlaka gereklidir ve saf olarak korunurlar.

Arıcılıkta Irklar

Dünyada 28 adet bal arısı ırkı tanımlanmıştır. Bunların 5 adedi Türkiye’de bulunmaktadır.  

Dünya’da Arı Irkları ve Arıcılıkta Damızlık

Diğer hayvanlarda olduğu gibi arıcılıkta da en çok bal veren, saldırgan olmayan, az oğul veren, hastalıklara dayanıklı, en az kış kaybı ile ilkbahara çıkan arılarla çalışılmaktadır. Diğer hayvanlarda olduğu gibi arılarda da özellikler ırk bazında ele alınmaktadır. Dünya’da 28 adet bal arısı ırkı belirlenmiştir. Bu ırkların 12 adedi Avrupa ve Orta Doğu’dadır. Her ırk bölgesinde yüzbinlerce yılda oluşmuştur. Bu ırklar bulundukları coğrafyaların iklim ve florasının etkisi ile bugünkü genetik yapılarına kavuşmuşlardır. Irkların birbirlerinden ayırt edilmeleri fizyolojik davranışları, morfolojik ve moleküler yapıları ile mümkün olmaktadır. Bu ırklar bölgelerinin iklim şartlarının olumsuzluklarına karşı yüzbinlerce yıl dayanarak günümüze gelebilmişlerdir. 28 bal arısı ırkının yetiştiricilikte 4-5 adedi yaygın kullanılmaktadır. Yaygın kullanılan verimli ırklar; Kafkas,  Karniol, İtalyan ve Batı Avrupa ırklarıdır. Daha az bilinen ırklar; Anadolu (Orta Anadolu )  Batı Anadolu(Muğla), Suriye, Karpat, Mekedon ve İran arılarıdır.

F. Ruttner’in Ortadoğu Arı Irkları Haritası

Kafkas Arısı

Kafkas ırkı Kafkas dağlarının 500 ila 1500 metre kotlarında, kışın en az beş ay kar altında ve özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu florasında yaşayan bir ırktır. Gri – siyah renklidir. Rusya’da Karadeniz’in kıyısındaki Soçi şehrinin 50 km kuzeyindeki Krasnapalyana Arıcılık Araştırma Enstitüsünde altı adet ekotipi koruma altındadır. Rusya’da seleksiyon çalışmaları 50-60 yıldır sürdürülmektedir. Türkiye’de Kafkas Arısı orijinalleri Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesindedir. Camili ekotipi Artvin Camilide ve Camili’ye komşu vadilerdedir. Posof ekotipi Doğu Anadolu’da Ardahan ve Kars yaylalarındadır. Kafkas arısı; Rusya, ABD, Kanada, Çin ve Türkiye’de kullanılmaktadır.

Rus Kaynakları Kafkas Arısını Kafkas Dağlarının 500-1500 Metre Rakımlarında Olduğunu Bildirmektedir.

Anadolu Arısı

Anadolu arısının ayrı bir ırk olduğu, Orta Anadolu’nun kışın soğuk ve yağışlı yazın sıcak ve kurak ikliminde ve florasında yaşadığı Bodenheimer, Br. Adam ve F.Ruttner tarafından ortaya konmuştur. Orta Anadolu arısı tartışılmayacak şekilde ayrı bir ırk olarak arı taksonomisine girmiştir. Bizim taksonomi çalışmalarımızdaki diskriminat tablosunda Kafkas’tan ayrı net bir şekilde farklı küme oluşturmuştur. Kafkas’ın koyu gri rengine karşı abdomeninde iki sarı halkası olan bir arı ırkıdır. Anadolu arısının yayılış alanı ise kuzeyde Karadeniz dağları, güneyde Toroslar, batıda Kütahya, Afyon, Doğuda Erzincan, Tunceli dağları ile çevrili Anadolu coğrafyasıdır.

Anadolu Arısı (Apis mellifera anatocolica) Orta Anadolu Step İkliminin Arısıdır

Batı Anadolu (Muğla) Arısı:

Bodenhaimer ve Brother Adam Ege Bölgesinde çalışmamıştır. Ruttner Ege bölgesindeki arılar hakkındaki bilgiyi Alev Settar’dan almıştır. Bu arının fizyolojik özellikleri tam belirlenmemiş ve ırk özellikleri netleşmemiştir. Hatta bu arının Çam Pamuklu Koşnili Basra böceği ile ortak yaşamı batılı araştırmacılar tarafından bilinmediği için ırk olarak özelliği tam ifade edilmemektedir. Ancak biz biliyoruz ki, Ege Bölgesi’nde sonbaharda Eylül-Ekim aylarında Basra Böceği’nin salgısı nektardan bal yapan dünyadaki tek arı ırkıdır. Batı Anadolu Arısı sonbahardaki nektar kaynağına göre fizyolojisini düzenlemektedir. Diğer ırklar Sonbaharda yavrusuz döneme girdiği halde bu arı sonbahara yavru ile girmektedir. Bu arı Bereket tanrıçası Artemisin göğsündeki ürünlerden bir tanesini temsil etmektedir. Basralı çamlık alanlarda sonbaharda oluşan nektara göre fizyolojisini düzenleyen bu arının fizyolojik davranışı ırkın en önemli özelliğidir. Bu arının orijinali Muğla, İzmir, Aydın illeri merkez olmak üzere Basralı Çam ormanlarının bulunduğu Ege bölgesi illeridir. Batı Anadolu (Muğla) Irkı 1950’lı yıllarda melezlenmeye başladığı için saflarıyla ilgili sağlıklı morfolojik bilgiler elde edilememektedir.

Karniol Arısı:

Siyah renklidir, Ana vatanı Orta Avrupa Alp dağlarının arısıdır. Almanya’da Kuzey Avrupa siyah arısı kaldırılmış, yerine Karniol arısı ikame edilmiştir. Almanya ve Avusturya’da seleksiyon çalışmaları en az 100 yıldır sürdürülmektedir. Kuzey Amerika’ya, Çin’e götürülmüş ve kara ikliminde kullanılmaktadır.

İtalyan Arısı:

Sarı renklidir,  Kışın kar düşmeyen Akdeniz ikliminin arısıdır. İtalya, İsrail, Avustralya, Orta ve Güney Amerika ve Çin’de kullanılmaktadır. Dünyada en yaygın kullanılan arıdır. İsrail’de Suriye arısı kaldırılarak yerine İtalyan arısı ikame edilmiştir. İtalyan arısının tüm abdomen halkaları sarı olan (Golden Ring) gibi ekotipleri bulunmaktadır

Batı Avrupa Arısı:

Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır.

Suriye Arısı:

Suriye ve Filistin coğrafyasının arısıdır. Ülkemizde Doğu Akdeniz illerinde Hatay, Osmaniye Kilis, Urfa, Gaziantep yörelerinde orjinalleri bulunmaktadır. Sıcak iklim arısıdır. Verimi düşük ve hırçın bir arı ırkıdır. İsrail bu arıyı kaldırmış, yerine İtalyan ırkını kullanmaktadır.

İran Arısı:

Ana vatanı İran’dır. Ülkemizin Güneydoğu illeri, Diyarbakır, Bitlis, Hakkari, Şırnak illerinin arısıdır. Taksonomisi ve fizyolojisi hakkında yeteri çalışma bulunmamaktadır.

Verimli Irkların Saf Olarak  Korunmaları:

Karniol, Kafkas ve İtalyan arı ırkları, anavatanları olan ülkelerde en az yüz yıldır saf olarak korunmakta, seleksiyon çalışmaları yapılmakta ve damızlık olarak kullanılmaktadır. Bu ırklar anavatanı ülkelerden götürüldükleri Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avustralya ve Çin gibi ülkelerde de ırk özellikleri korunarak kullanılmaktadırlar. Daha az kullanılan arı ırkları ise yine saf olarak ana vatanı ülkelerde korunmakta ve kullanılmaktadırlar. Rusya, ABD, Çin gibi değişik iklim ve coğrafyalara sahip geniş ülkelerde birkaç ırkın olduğu görülmektedir. Örneğin Rusya ve Çin’de hangi bölgede hangi ırkın kullanılacağı belirlenmiştir, sadece o ırka izin verilmektedir.  Bir bölgede sadece bir ırk kullanılmakta diğer ırklara izin verilmemektedir. Dünya’da sadece ABD’de hangi ırkın hangi bölgede kullanılacağı kuralı yoktur. Ancak Akdeniz ikliminin hakim olduğu güney bölgelerde arıcılık yapanlar İtalyan, Kuzey bölgelerde arıcılık yapanlar Kafkas veya Karniolla çalışmaktadırlar. ABD’de ana arı üreticiliği gelişmiş olduğundan bal üretimi ile uğraşan arıcılar, işletmelerinin ana arılarını çalıştığı ırklardan temin etmekteler veya kendi işletmelerinde kendi ana arılarını üreterek arıcılıklarını sürdürmekteler. Dünyada arıcılığın gelişmiş olduğu hiçbir ülkede birkaç ırkın iç içe olduğu bir arıcılık yapısı bulunmamaktadır. Hele hele aynı arılıkta birden fazla ırkın bulunması arıcılık tekniğinde yeri olmayan bir durumdur. Eğer bir arılıkta birden fazla arı ırkı bulunuyorsa ve o arılığa dışarıdan ırkı bilinen ana arılar alınıp kullanılmıyorsa, arılığın yeni yetişen ana arıları doğal olarak arılıkta dölleniyorsa, arılığın ırkından söz etmek mümkün değildir. Arılıktaki kolonilerin ırkı bilinmiyorsa veya melez koloniler ise yapılan iş arıcılık değildir. Arıcılığın bilinçli yapıldığı ülkelerde her arılığın veya her bölgenin arı ırkı bellidir ve o ırkla arıcılık yapılmaktadır. Nasıl ki hayvanlardan azami faydayı sağlayabilmek için genetik özellikleri bilinen ırklar ve damızlıklar kullanılmaktadır, arıcılıkta da bölgelerine uyumlu, tanımlanmış, saf olarak korunmuş ırkları ve seçilmiş damızlıkları kullanmak zorunludur.  

Türkiye’de Arı Irkları Birbirleri İle Melezlendiler

Türkiye Arıcılığının 1950’li Yıllardan Önceki Yapısı ve Arı Irkları

Avrupa, Akdeniz ve kara ikliminin etkisi ile Türkiye’de yedi coğrafi iklim bölgesi vardır. Türkiye 12.000 adet bitki türü barındırmaktadır ve bu bitkilerin üçte birini nektarlı ve polenli bitkiler oluşturmaktadır. Yaşanan iklim ve oluşan floranın sonucu Türkiye sınırları içinde beş ayrı arı ırkının varlığını görmekteyiz. Bu ırklar Dünya’nın tanıdığı 28 arı ırkının 5 adedidir. 1950’li yıllara kadar her ırk kendi coğrafyasında orijinal hali ile genetik özelliğini kaybetmeden yaşamakta ve verimli idiler.

  • Doğu Anadolu ve Karadeniz’in yükseklerinde Kafkas,
  • Orta Anadolu’da Anadolu
  • Ege ve Batı Akdeniz’de (Muğla) Batı Anadolu,
  • Doğu Akdeniz’de Suriye
  • Güney Doğu Anadolu’da Iran arısı bulunmakta idi

1950 yılından önce gezgincilik hayvan sırtında çok kısa mesafelerde yapılıyordu ve ırklar arası melezlenme söz konusu değildi.

1950’li yıllardan sonra

Çerçeveli kovana geçiş, yolların açılması, motorlu taşıtların trafiğe girmesi ile koloni nakilleri de kolaylaştı. Gezgincilik vadilerden yaylalara yapılmaya başlandı. Daha sonraki yıllarda da bölgelerden bölgelere gezginciliğe geçildi. Değişik ırklardan aynı yaylaya gelen koloniler ve değişik ırklardan aynı bölgede olan koloniler birbirleri ile melezlendiler.

Türkiye’de Gezginci Arıcıların Göç Yolları

Bal Arısının Üreme Biyolojisi Melezlenmeyi Tetiklemiştir

Bal arılarında bir koloniden üretilen ana arılar kendi kolonisinin erkek arıları ile değil, başka kolonilerin erkek arıları ile döllenirler. Bu içgüdüsel bir davranıştır. Bu davranış akrabalı yetişmeyi önler. Yetiştiği koloniden çıkan döllenme yaşına gelmiş ana arı kovanından 2-3 km. uzaklaşarak Feromon hormonu salgılar. 2-3 km. uzaktan hormonu algılayan başka kolonilerin erkek arıları ana arının peşinden uçarak onu döllerler. Bir ana arı 5-8 erkek arı ile döllenir ve aldığı yaklaşık 5 milyon spermle ömrü boyunca yumurta yapar. Eğer ana arının yetiştiği arılıkta veya komşu arılıklarda değişik ırklardan koloniler varsa, yeni yetişen ve döllenen ana arının yabancı ırk erkeklerle döllenme olasılığı yabancı ırk kolonilerin yoğunluğu oranında yüksektir. Arılıkta ve komşu arılıklarda koloniler aynı ırk değil iseler, yeni yetişen ana arıların melez yavru yapmalarından kaçınılmaz. Görülüyor ki arı biyolojisi melezlenmeyi hızlandırmakta melezliği tetiklemektedir. Günümüzde 3 milyon koloni ile bölgeler arasında kural olmaksızın gezgincilik yapılmaktadır. Bölgeler arası arı ticareti ve ırk özelliği gözetilmeden yapılan bilinçsiz ana arı üretimi ve her bölgeye satışı da melezlenmeyi artırmıştır. 2019 yılında elde olan kolonilerin %50’den fazlası en az 20-30 kuşak melez kolonilerden oluşmaktadır. Türkiye genelinde melezlik %99 düzeyindedir. Melezliğin 20-30 kuşaktır yaşandığı kolonilerde hiçbir ırkın özelliklerinin baskınlığından da söz etmek mümkün olmamaktadır.  

Bölgeler Arası Arı Ticareti İle Melezlenme

Eylül-Ekim aylarında Çam Pamuklu Koşnili’nin (Basra Böceği) salgısından bal yapan Muğla Arısı erken ilkbaharda hızlı gelişen bir arıdır. Bu arı ilkbahar ve yaz aylarında bal stoklamaz ve sürekli yavru yapar. Bu arının genetiğinde ilkbahar ve yaz aylarında çoğalma, Eylül ve Ekim aylarında Basra böceğinden bal yapma davranışı oluşmuştur. Bu arı on binlerce yıl böyle yaşamış ve bu yönde evrimleşmiştir. İlkbahar ve yaz aylarında gelişme hızı yüksek olan bu arı, arı tüccarları tarafından satın alınarak Türkiye’nin diğer bölgelerine satılmaktadır. Ancak sadece kendi bölgesine uyumlu olan bu arı satıldığı Anadolu’nun diğer bölgelerinde sonbaharda Basra böceği olmadığı için aç kalmakta ve kışında ölmektedir. 1990 – 2000 yılları arasında, Sosyal Dayanışma Vakıfları, Orman Bakanlığı ORKÖY Kuruluşu ve İl Özel İdareleri tarafından Ege Bölgesi’nden alınan 700 bin koloni Anadolu’ya dağıtıldı. Bu koloniler melezlenmeyi hızlandırdılar ve verildikleri yerlerde iklim uyumsuzluğundan dolayı öldüler. Bu uygulamadan yararlanan sadece arı tüccarları oldu. Bakanlık 2000’li yılların başında bu yanlışı görerek koloni ticaretini durdurdu. Ancak son yıllarda bu istismar tekrar başladı. Ankara İli’nde 1982 yılında 90.000 koloni varken, 1990 yılından sonra kamu desteği ile 5 defa, toplam olarak en az 20.000 koloni dağıtıldı. Şimdilerde Ankara İli’nde toplam sadece 30.000 koloni bulunmaktadır. Başta dağıtılan koloniler olmak üzere Ankara’da kolonilerin en az %50’si ölmüştür. Bu ölümlerin nedeni iklimsel uyumsuzluk ve hastalıklardır. 2016-2017 yıllarında Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sağladığı destekle Ankara Arı Yetiştiricileri Birliği yeniden 10 bin koloni dağıtmıştır. Koloniler Muğla, Aydın, Antalya ve Mersin’den temin edilmiş yine Muğla arısı orijinli kolonilerdi. Ankara Arıcılar Birliğine kolonilerin tedarik edilmesini arı tüccarları sağlamıştır. Bu koloniler 2-3 çerçeveye bölünmüş, Varroa, Nosema ve Yavru Çürüklükleri kontrolleri yapılmamış, ana arıları yenilenmemiş kolonilerdi. İklim farkının da etkisi ile dağıtılan koloniler aynı yıl içerisinde ölmüşlerdir.

Yanlış Ana Arı Üretimi ve Pazarlama İle Melezlenme:

Son yıllarda üretilen yaklaşık 200.000 ticari ana arının %80’i genellikle Kafkas Ana x Muğla Baba olarak üretilmektedir. Muğla Baba melez ana arılar da melezlenmeyi hızlandırmaktadırlar. Muğla Baba melez kolonilerin de Muğla arısı gibi yaz aylarında bal stoklamadıkları, sürekli yavru yaptıkları ve kendilerini çam balına hazırladıkları bilinmektedir. Muğla Baba Melez Ana Arılı koloniler sonbaharda çam balına götürülmediği takdirde yeteri bal stokları olmadığından soğuk bölgelerde kışı geçirememekte, ilkbahara çıkamamaktadırlar.  

Ticari Ana Arı Üretimleri ve Pazarlama Bölgeleri

 

Bakanlıktan izinli yüksek miktarda ticari Ana Arı üretimi yapan işletmeleri üretim yaptıkları bölgelere göre ikiye ayırmak gerekir:

  1. Akdeniz Bölgesinde üretime başlayanlar. Bunların bir kısmı Haziran ayında Ankara’ya gelmekte ve üretime devam etmekteler. Bu işletmelerin başlatıcı, besleyici, destek ve kutu yapmada kullandıkları tüm kolonileri Muğla Arısı’ndan oluşmaktadır. Bu işletmelerde üretilen tüm ana arılar Muğla melezi ana arılardır.
  2. Kafkas ile Karadeniz bölgesinde üretim yapan ana arı üretim işletmeleri çalışmalarında Kafkas koloniler kullanmaktadırlar.

Yanlış Ana Arı Üretimi ve Yanlış Bölgelere Dağıtımı İle Melezlenme:

Türkiye’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tescil ettiği damızlık materyal Saf Kafkas Arısı’dır. Saf Kafkas Arısı’nı damızlık olarak kullanan da kullanmayan da kullandığını söylemektedir. Bunun nedeni Kafkas Arısı’ndan başka tescil edilmiş arı ırkının olmamasıdır. Saf Kafkas Damızlıkları kullandığını söyleyen işletmeler ise bu damızlıklardan ellerinde sadece 5 – 10 adet koloni tutmaktadırlar. Ankara’daki birkaç işletme de damızlık olarak Karniol ve İtalyan kullandığını beyan etmektedir. İşletmeler bu damızlıklardan larva alıp ana arı gözlerini üretmektedirler. Ana arı gözlerinden çıkan ana arılar üretim materyali kolonilerin ve çevredeki kolonilerin erkek arıları ile döllenmektedirler. İşletmelerde erkek arı kolonileri bulundurulmamaktadır. Yapılan bir çalışmada; 2013 yılında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan ruhsatlı ve faal olan ticari ana arı üretim işletmelerinden Muğla Arısı kökenli koloniler kullanarak oluşturulmuş 17 işletmenin toplam üretiminin 145.000 adet ticari ana arı olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada Kafkas Arısı kökenli kolonilerden oluşturulmuş 9 işletmenin toplam üretiminin ise 40.000 adet Ana Arı olduğu saptanmıştır.

Muğla Arısı Kökenli Üretimin Pazarlandığı Bölgelere Bakıldığında:

Karadeniz Bölgesi’nde 2013 yılında 6 ilde yapılan tespitte Artvin’de 5.000, Rize’de 43.000, Trabzon’da 15.000, Giresun’da 20.000, Ordu’da 15.000, Samsun’da 6.000 olmak üzere 6 ilde toplam 104.000 ticari ana arının pazarlandığı görülmektedir. Karadeniz illerinde kullanılması gereken ve ağırlıkla Kafkas kanı taşıyan ticari ana arıların toplam üretiminin 40.000 olduğu bir üretim yapısında Karadeniz Bölgesi’nde sadece 6 ilde 104.000 adet ticari ana arı pazarlanmaktadır. Bu demektir ki Karadeniz Bölgesi’nin 6 iline en az 104.000  –  40.000 = 64.000 adet Muğla arısı kanı taşıyan ana arı pazarlanmaktadır. Muğla Arısı kanı taşıyan bu Ana Arılar her yıl verildikleri kolonilerin ölümlerine neden olmaktadırlar. Aynı ana arılar melezlenmeyi de artırmaktadırlar. Burada akla gelen soru şudur: Neden Muğla arısı ile üretilen ana arılar Kafkas bölgesine pazarlanmaktadırlar? Bunun nedeni; Kafkas Arısı kolonileri ile üretilen ana arıların üretim maliyetlerinin yüksek olmasıdır. Kafkas Ana Arı maliyetleri Muğla Arısı kolonileri ile üretilen ana arıların maliyetinden en az üç kat fazla olmaktadır. Üretim maliyetleri nedeni ile oluşan bu pazar yapısından Karadeniz, Doğu Anadolu, İç Anadolu arıcıları zarar görmektedirler.

Yabancı Irklar da Melezlenmeyi Arttırmaktadırlar:

Son yıllarda özellikle internet sitelerinde Karniol, İtalyan gibi ana arı satış ilanları artmıştır. Yabancı arı girişleri yasaktır. Yapılan iş suçtur. Karniol, İtalyan, Buck-fast ve melezleri Türkiye’de iklimsel uyum sorunu yaşamaktadırlar. Tanıtımı yapılanlar damızlık saf ırklardır, Türkiye’ye gelenler birkaç kuşak melezlerdir. Bu yabancı ırklarla sürekli arıcılık yapan arıcıya rastlanmamaktadır. Bu yolla pek çok arıcı dolandırılmaktadır. Türkiye’deki gezginci arıcılık, arı ticareti, arı üreme biyolojisi, yanlış yerlere ana arı satışları ve yabancı ırklar, melezlenmeye neden olmuştur ve mevcut kolonilerin %99’u melezlenmiştir.

Irklar Arası Melezlenme Sonucu Yaşanan Olumsuzluklar:

Melez Koloniler Irk Özelliklerini Yitirdiler:

Melez koloniler Kafkas, Anadolu ve Muğla ırklarının hiç birisine benzerliği kalmamış, ırk özelliklerini yetirmiş kolonilerdir.

Melezlik 20-30 Nesil Düzeyinde İse:

Yaklaşık 20 –30 nesil melez koloniler ilkbaharda gelişememekte, çok oğul vermekte, hırçınlıkları artmakta, hastalıklara dirençleri azalmakta, verimleri artırılamamakta ve kış kayıpları yüksek olmaktadır. Türkiye genelindeki kolonilerin %50’den fazlası bu düzeyde melezlerdir. Bu melezliğe genetikte bilim insanları “melez çözülmesi” demekte, arıcılar “soysuzlaşma” demektedirler. Bu kolonilerle hiçbir bölgede arıcılık yapılamamaktadır. Melez koloniler yaşatılamamaktadırlar.

Melezlik 2-3 Nesil Düzeyinde İse:

Bu melezlerde melezlenen yerel ırkların kanı hala baskındır. Yani koloniler genetik olarak saflığını yitirmişlerdir, ancak kolonideki işçi arıların çoğunluğu yerel ırkın özelliklerini taşımaktadırlar. Kafkas Arısı kanının baskın olduğu melezlerle; Ege ve Akdeniz Bölgelerinde, Anadolu Arısı kanının baskın olduğu melezlerle, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde arıcılık yapılamamaktadır. Bunlarda iklimsel uyumsuzluk görülmektedir. Muğla Arısı kanının baskın olduğu melezlerle de Ege ve Akdeniz Bölgeleri dışında arıcılık yapılamamaktadır. Bu koloniler başka bölgelere götürüldüklerinde yaşamama nedeni iklim ve flora adaptasyonsuzluğudur.

Melez Koloniler Çok Oğul Vermekteler:

Arı ıslah çalışmalarında, en önemli kıstaslardan birisi kolonilerin oğul vermesini önlemenin yollarını bulmaktır. Arıcılar kolonilerinin oğul çıkarmasını istemezler. Oğul çıkaran koloniler hem bal üretemezler hem de yönetimleri zordur. Teknik arıcılıkta koloniler bölünerek çoğaltılır. Doğal çıkan oğullarla değil. “Arılığımda kışın koloniler öldüler ama yerine oğullar çıktı.” diyen arıcı bal üretemiyor demektir. Doğal oğlun teknik arıcılıkta uygulaması yoktur. Melez kolonilerin en önemli olumsuzluğu çok oğul çıkarmaları ve yönetilememeleridir. Türkiye’nin arı varlığı açısından dünyada ikinci sırada olması bir başarı değil, arıcılığın ilkel yapıldığının kanıtıdır. Koloniler çok oğul vermekteler ve yönetilememektedirler.

Melez koloniler hırçınlaştılar:

Köylerde tutulan melez koloniler köy halkını soktukları için şikâyetlere neden olmaktalar. İçişleri Bakanlığı köylerde koloni bulundurmayı yasaklamıştır. Arıcılık yapanlar kolonilerini köyden 3-5 km. uzakta tutmaya zorlanmaktalar. Van Bahçesaray’da köy dışına götürülen kolonilerin,  bal üretimi hasadı şükran duasında kasaba esnafını sokması ve dua yapılamamasının medyaya yansıması hırçınlığın ne boyutta olduğunu göstermektedir.

Melez koloniler verimsizleştiler:

Dünya’da koloni başına bal üretimi 24 kg’dır. Türkiye genelinde, eldeki melez kolonilere, koloni başına en az 8-10 kg, toplamda da yılda en az 40.000 ton şeker verilmesine rağmen, koloni başına bal üretimi 14 kg’ın üzerine çıkarılamamaktadır. Türkiye’deki bu olumsuzluk melezlikten kaynaklanmaktadır. Elde koloni var fakat bal üretemiyoruz. Melez koloniler bal toplama içgüdülerini kaybettiler. Yağmacılığa alıştılar. Ürün alamayan arıcı daha fazla gezgincilik yapmakta ve işletme masrafları artmaktadır. Artan işletme masrafları karşılanamamaktadır. Daha çok gezgincilikle melezlenme daha da artmakta, verim alınamadığı için şekerli besleme yıldan yıla yaygınlaşmakta, şekerli besleme bal kalitesini düşürmekte, düşük kaliteli balın dış satımı yapılamamaktadır. Koloni varlığı yönünden dünyada ikinci sırada olan Türkiye, bal dış satımı yapamamakta, iç pazarda tüketici bal diye şekere para ödemekte, dürüst arıcılar arıcılıktan vazgeçmekteler.

Kitlesel Koloni Kayıpları Yaşanmakta:

Melez kolonilerde hastalıklara ve parazitlere karşı direnç azalmaktadır. Hastalık ve parazitlerden koloni kayıpları artmaktadır. Nitekim son yıllarda kış aylarında arı ölümleri %30-40’lara çıkmış bulunmaktadır. 1990 ile 2000 yılları arasında Ege Bölgesi’nden diğer bölgelere verilen 800.000 adet yüksek oranda Muğla Arısı kanı taşıyan koloniler satıldıkları Doğu Anadolu, Karadeniz, Orta Anadolu, Marmara ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinin şartlarına dayanamayarak ölmüşlerdir. Ankara Arı Yetiştiricileri Birliği’nin Ege ve Akdeniz Bölgesinden toplayarak Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne 2016 yılında sattığı 10.000 adet melez ve hastalıklı koloniler 2017 baharına çıkmadan ölmüşlerdir. 45. Apimondia kongresine gelen 0496 – 0260 – 0326 numaralı tebliğlerde 2016 – 2017 kışında Türkiye’de % 50 ye yaklaşan koloni kayıplarının olduğu bildirilmiştir. Son üç yılda Türkiye genelinde kolonilerin %50’den fazlası kaybedilmiştir.

Sonuç:

Melezlenme ile koloniler ırk özelliklerini kaybetmişlerdir. Melez koloniler tüm coğrafyalarda uyumsuzluk sorunu yaşamaktadırlar. Çok oğul vermekteler, hırçınlaşmışlar, verimsizleşmişler ve kitlesel kayıplar vermektedirler.  

Irklar Neden Korunamadı ve Damızlıklar Oluşturulamadı?

Arıcılık Üretme İstasyonları:

1960’lı yıllarda gezginci arıcılık başladığında Tarım Bakanlığı Ankara’da Anadolu Arısı’nı, Ardahan’da Kafkas Arısı’nı, Fethiye’de Muğla Arısı’nı ve Bitlis’te Meda (İran)  Arısı’nı bölgelerinde korumak için bu ırkların gen merkezleri olan yerlerde arıcılık üretme istasyonları kurmuştur. Ancak tarım ve veteriner fakülteleri arıcılık tekniklerini bilen ziraat mühendisleri ve veterinerler yetiştirememiş olduğundan bu kuruluşlara teknik eleman bulunamamış ırklar bölgelerinde korunamamıştır. Kurulan üretme istasyonlarından sadece Ardahan’ın yöneticisi Rusya’da arıcılık eğitimi aldığı için birkaç yüz koloni korunabilmiştir. Arıcılıkta verimlilik için çok büyük bir imkân olan beş ırkın varlığı, sonraki yıllarda melezlenme ile arıcılığın en önemli sorunu haline gelmiştir. Irkların tanımlanması, korunması ve seleksiyonunun yapılabilmesi, ana arı üretim tekniğinin yeterince bilinmesine bağlıdır. Ana arı üretimi bilinmediği içinde amaca ulaşılamamıştır. Ana arı üretim tekniği ancak 1980’li yıllarda Türkiye Kalkınma Vakfı tarafından geliştirilmiştir.  1990’lı yıllarda Vakfın öncülüğünde yıllık 200-300 binleri bulan ana arı üretimlerinin yapıldığı görülmektedir.

Arıcılık Okulları:

Diğer yandan 1980’li yıllarda arıcı teknikerleri yetiştirmek amaçlı okullar açılmış ancak teknikerleri eğitecek akademisyen kadrolar olmadığı için okullarda öğrenim gören gençler arıcılık öğrenememişlerdir. Ancak bu okullarda okuyan arıcı çocuklarının bazıları aileden gelen pratikle arıcılık yapmaktadırlar.  Başarısız olan okullar 2000’li yıllarda art arda kapatılmışlardır.

Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü:

Ordu’da 500 milyon TL ye varan bir yatırımla 1980’li yıllarda bir Arıcılık Enstitüsü kurulmuştur. Kurulalı 30 yıl olmasına rağmen bu enstitünün elindeki araştırma kolonisi adedi Enstitü’de çalışan personelden daha azdır. Bu Enstitü ortaya bir arı damızlığı koyamamıştır. Diğer yandan bal üretiminde en çok şeker Ordu’da kullanılmaktadır. (15.000 ton/yıl)  Şekerli bal üretimi için Ordu Arıcılık Enstitüsü bir görüş beyan edememektedir. Piyasada Varroa için ruhsatlı 18 adet ilaç bulunmaktadır. Ayrıca arı besleyici olarak ruhsat almış Varroa, Nosema ve Yavru Çürüklüklerini tedavi ettiği belirtilen 37 adet kimyasal belirlenmiştir. Tüm bu ilaç bolluğunda koloniler kitlesel olarak ölmektedirler. Bu Enstitü’den konuyla ilgili hiçbir bilgi çıkmamaktadır.

Yanlış Ülkesel Arı Islahı Projesi

Tarım Bakanlığı’nda 2000’li yıllarda “Ülkesel Arı Islahı Projesi’’ adı altında bir proje ortaya konmuştur. Bu projeye göre; projeye katılan kuruluşlar çevrelerinden koloni temin edecekler, bu koloniler arasından en verimliler seçilerek bunlardan damızlıklar oluşturularak Türkiye’nin arı damızlığı sorunu çözülecek denmiştir. Bu projede görev alan kuruluşlar değil ırkı veya ekotipi tanımlama, koruma ve seleksiyonunu yapma, çevreden topladıkları kolonileri bile yaşatamamışlardır. Çünkü çevreden toplanan koloniler 50 yıl önce başlayan melezlenme ile sağlıksız, ırkı belirsiz, soysuz, hırçın kolonilerden oluşmakta idi. Yıllarca çevreden koloniler satın alınmış, ancak çoğu koloniler bir sonraki sezona kadar dahi yaşatılamamıştır. Menemen Araştırma Enstitüsü’nün ve Ankara Ziraat Fakültesi’nin kolonileri Amerikan Yavru Çürüklüğü nedeni ile yakılmışlardır. “Ülkesel Arı Islahı” projesini Tarım Bakanlığı’na öneren danışman hoca projenin uygulanamadığını ancak beş yıl sonra görmüş ve projenin danışmanlığından ayrılmak zorunda kalmıştır. Birinci danışman hocanın yerine gelen hoca da projenin yürümediğini ancak iki yılda anlayabilmiş o da ayrılmıştır. Yanlış olan bu projeye danışmanlarının ayrılmalarına rağmen bütçe de kaynak olduğundan 2015 yılına kadar harcamalar sürdürülmüştür. Bu proje Türkiye Arıcılığı’nın 15 yılına mal olmuştur.

Yabancı Irk Getirilerek Alınan Dersler:

2010’lu yıllarda Menemen Araştırma Enstitüsü’ne Avustralya’dan sadece üç adet İtalyan ana arı getirilerek bunlardan ana arı üretilmiş ve üretilen ana arılar Menemen çevresindeki yerel arıların erkekleri ile döllenmişlerdir. Bu uygulama araştırma düzeyinde kalmamış, melezler yaygın olarak arıcılara servis edilmiştir. Bu melezlerin topladığı nektarı sadece yavru üretiminde kullanmaları nedeni ile arıcı elinde bir işe yaramadığı görülmüştür. Böylece yabancı ırk arılar resmi kuruluş eli ile getirilip yabancı ırk melezliğinin de önü açılmıştır.

Üniversiteler de Hata Yapmışlardır:

2000’li yıllarda Samsun Ziraat Fakültesi 300 kolonilik bir Karniol işletmesi kurmuştur. Bu arılığın sorumlusu hoca Türkiye’de Kafkas dâhil uygun bir arı damızlığı yoktur, damızlık sorunu Karniol ile çözülür görüşünü yıllarca savunmuştur. Fakültenin elindeki bu Karniol koloniler Mayıs ayında Erzurum’da 1600 metre rakımda kar altında kalmış ve açlıktan ölmüşlerdir. Sorumlu hoca fakülte yönetimine kolonilerin ölüm nedenini “Koloni Kolopsis Disorder” olduğunu beyan etmiştir. (Sebebi bilinmeyen koloni ölümü). Oysa gerçek ölüm nedeni kolonilerin Karniol olması ve Karniol’un ülkemiz Doğu Anadolu şartlarında iklimsel uyumsuzluğu olmuştur.

Tüm Bu Yanlışlar Türkiye Arıcılığının Damızlıksız Kalmasına Neden Olmuştur:

Son yıllarda bazı arıcı birlikleri ırk ve ekotipleri tanımlama ve koruma çalışmalarına başlamışlardır. Ancak ana arı üretimi ve seleksiyon yapabilecek personel yokluğu nedeni ile başarı şansları bulunmamaktadır.

Sonuç:

Dünya arıcılığında koloni başına ortalama bal verimi 24 kg iken damızlıksız kalan Türkiye arıcılığında verimin 14 kg. olmasının nedeni melezlenmedir. Kolonilerin yeteri kadar bal üretememesi sonucu bal tüccarları bal yerine mısır şurubu pazarlamaktadırlar. Ankara Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı’nın mısır şurubu pazarladığı gazete manşetlerindedir. Görevi üreticiye yardım etmek olan arıcılık örgütünün de sahtekârlığın içinde olması sektörün vahim durumunu göstermektedir.

Sorunun Çözümü:

Bu sorunu 20 yıl önce gören ANG Vakfı bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında verim artışını sağlayan saf ırk ve seçilmiş arı damızlığı çalışmaları yapmaktadır.